|
 |
|
ÇEVRE DOSTU OLMAK İÇİN |
|
|
|
YEŞİL BİR DÜNYA İÇİN EL ELE |
|
|
|
|
|
 |
|
>İstanbul'u Tanıyalım |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İstanbul'un tarihi 300 bin yıl önceye kadar uzanır. Küçükçekmece gölü kenarında bulunan Yarımburgaz mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmıştır. Bu dönemde gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanların yasadığı sanılmaktadır. Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ'a, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst Paleolitik Çağ'a özgü aletlere rastlanmıştır. 5000 yıllarından itibaren başta Kadıköy Fikirtepe olmak üzere Çatalca, Dudullu, Ümraniye, Pendik, Davutpaşa, Kilyos ve Ambarlı'da yoğun bir yerleşimin başladığı sanılmaktadır. Ama bugünkü İstanbul'un temelleri M.Ö. 7. yüzyılda atılmıştır. M.S. 4. Yüzyılda İmparator Constantin tarafından yeniden inşa edilip, başkent yapılmış; o günden sonra da yaklaşık 16 asır boyunca Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde başkentlik sıfatını sürdürmüştür. Aynı zamanda, İmparator Constantis ile birlikte Hristiyanlığın merkezlerinden biri olan İstanbul, 1453'te Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra Müslümanların en önemli kentlerinden biri sayılmıştır.
İSTANBUL TARİHİNDEKİ BELLİ BAŞLI DÖNEMLER
Bizantion (M.O. 660 - M.S. 324) Yunanistan'dan gelen Megara'lılar M.Ö. 680'lerde Marmara Denizi'ni geçerek İstanbul'a ulaştılar ve bugünkü Kadıköy'de Halkedon adını verdikleri bir kent kurdular. "Körler Ülkesi" olarak da anılan Halkedon'un halkı tarımla uğraşıyordu. M.Ö. 660'larda da Trak kökenli komutanları Bizans önderliğinde yola çıkan Mega'lıların diğer bir kolu bugünkü Sarayburnu'nun olduğu yerde başka bir kent daha kurdu. Efsaneye göre Delfi Tapınağı'ndaki kahinin öğüdüne uyarak burayı seçen Megara'lılar, komutanlarının adından hareketle, kente "Bizantion " adını verdiler. Bu yörede Megara'lılardan önce de bazı Trak toplulukları yaşadığı bilindiği için Megara'lılarla yerli halkın kaynaşmış oldukları sanılmaktadır. Pek çok istilalara uğrayan Bizantion, M.Ö. 269'da Bithynıalılar tarafından yağmalanarak ele geçirildi. M.Ö. 202'de Makedonyalılar'in tehdidinden korkarak, Bizantion Roma'dan yardım isteğinde bulundu. Bu dönemden itibaren kentte Roma İmparatorluğu'nun etkisi başlamış ve M.Ö 146'da kent Roma'nın egemenliğine girmiştir. Önceleri idari olarak varlığını sürdüren kent, daha sonra Bitinya-Pontus eyaletinin bir parçası haline gelmiştir. Böylece 700 yıllık kent devleti statüsü sona ermiştir. 73 yılında Bizantion Roma'nın Bithynia-Pontus eyaletine bağlandı. İmparator Vespasianus kentin gelişimine katkıda bulundu. 193 yılına gelindiğinde, Roma İmparatoru Septimus Severus, Partlar'in tarafını tutan Bizantion'u kuşatarak kenti yağmalayıp, surları da yıktırdı. Daha sonra ise surları yeniden inşa ettirip, kenti imar etti. Yeni binalarla sokakları düzenledi. Hipodrom inşaatını başlattı. 269'da kent bu defa Gotlar'ın saldırısına uğradı. Zafer kazanan Gotlar, deniz kıyısına yakın bir yere sütunlarını diktiler. 13'de Nicomedialılar kenti ele geçirdiler. I. Constantinus, Nicomedialilar'la yaptığı savası kazanarak kenti geri aldı.
Roma İmparatorluğu'nun başkenti (324 - 395)Bizantion Roma'nın Doğu'sunun yönetim merkezi olarak seçildi. Bu yeni konumu, kentin dünya kültürü ve siyaseti içindeki önemli rolünü de belirledi. I. Constantinus (324-337), Romalı soyluları Bizantion'a çağırarak kentin Romalı nüfusunu artırdı. Yeni başkentin konumuna yakışır bir imar hamlesi başlatıldı. Limanlar ve su tesisleri yeniden düzenlendi. Kent içi su dağıtım sistemlerinin temelleri atıldı. Savunma için yeni bir sur yaptırıldı. Septimus Severius'un başlattığı hipodrom inşaatı tamamlandı. 100 bin kişilik hipodromun genişliği 117, uzunluğu ise 480 metreydi. Hipodrom duvarlarinın üzeri çok sayıda heykelle süslüydü. En önemlisi de at heykelleriydi. Kentin Latinler tarafından istila edilmesiyle bu at heykelleri Venedik'e, San Marco Meydanı'na taşındı. Hipodrom'daki (Sultanahmet Meydanı) imparatorluk sarayı (Sultanahmet Camisi'nin bulunduğu alan) ve anıtsal ibadethaneler, akropolis (Topkapi Sarayı'nın bulunduğu yer) yapıldı. Önceleri Nea (Yeni) Roma adı ile anılan kenti, I. Constantinus kendi adıyla özdeşleştirdi. 11 Mayıs 330 tarihinde kentin adı Constantinopolis olarak ilan edildi. Önce Aya Irini, ardından 360 yılında da Ayasofya kiliselerini yaptıraran I. Constantinus, kenti Hiristiyan dünyası için önemli bir merkez haline getirdi.Bizans İmparatorluğu Dönemi (395 - 1453) 476'da Batı Roma'nın yıkılmasından sonra Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu'na dönüşmüş ve İstanbul da, bu yeni imparatorluğun başkenti haline gelmiştir. 6. yüzyılın ortaları, Bizans İmparatorluğu ve İstanbul için yeni bir yükseliş döneminin baslangicidir. İmparator I. Jüstinyen yönetimindeki bu dönemde daha önce tahrip edilmiş olan Ayasofya bugünkü haliyle yeniden inşa edilmiş, 543'lerde kentte görülen ve nüfusun yarısının ölümüne sebep olan veba salgınının izleri silinmiştir.
7, 8 ve 9. Yüzyıllar İstanbul için kuşatılma yılları oldu. Yedinci yüzyılda Sasaniler ve Avarlar'in saldırısına uğrayan kenti, sekizinci yüzyılda Bulgarlar ve Müslüman Araplar dokuzuncu yüzyılda ise Ruslar ve Bulgarlar kuşattılar. 1204'de kent Haçlılar tarafından ele geçirildi ve yağmalandı. Bu işgal ve yağma sonrasinda ortaçağın en büyük kenti 40-50.000 nüfuslu, yoksul ve harabe bir kente dönüştü. Bu dönemden sonra İstanbul sürekli küçülmeye ve fakirleşmeye başladı. Şehrin soylu ve zenginleri İznik'e göç etti. Latin İmparatorluğu sadece İstanbul ve yöresinde egemenlik kurabildi.İznik (Nikia), Trabzon ve Yunanistan'daki Epiros'ta bir Bizans muhalefeti gelişti. 1254 yılına gelindiğinde Latin İmparatorluğu çepeçevre kuşatılmıştı. Bu esnada İstanbul çok fakirleşmiş hatta Latin İmparatoru II. Baudouin ısınmak için sarayının ahşap bölümlerini yakacak olarak kullanmaya başlamıştı. Nihayet 1261 yılında Palailogos Hanedani İstanbul'u tekrar ele geçirdi ve böylece İstanbul'daki Latin dönemi sona erdi.
|
Osmanlı İmparatorluğu Dönemi (1453-1923)Kent, 1391 yılından başlayarak Osmanlılar tarafından kuşatılmaya başlandı. 1396'da I. Bayazıd (1389-1403), Karadeniz'den gelecek yardımları önlemek için kentin Anadolu yakasına bir hisar yaptırdı.Kenti almaya kararlı olan II. Mehmed de (1451-1481), Bizans'a Kuzey'den gelecek yardımları her iki taraftan Boğaz'ı tutarak önlemek için bu defa kentin Avrupa yakasına Rumeli Hisarı'nı inşa ettirdi. İstanbul'un fetih hazırlıkları bir yıl önceden başlatıldı. Kuşatma için gerekli olan çok büyük toplar döktürüldü. 16 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma oluşturuldu. Asker sayisi iki kat arttırıldı. Bizansın yardım almasını engellemek için yardım yolları kontrol altına alındı. Ceneviz'lilerin elinde bulunan Galata'nın da savas esnasında tarafsız kalması sağlandı. 2 Nisan 1453 tarihinde ilk Osmanlı öncü kuvvetleri İstanbul önlerinde görüldü. Böylece kuşatma başladı. İki aya yakın süren bu kuşatma dönemi 29 Mayıs 1453 günü sabaha karşı başlayıp, öğleden sonra kentin ele geçirilmesiyle tamamlandı. Bu tarihten itibaren İstanbul bir Osmanlı kenti oldu.
Fetihten sonra şehrin kalkındırılması için yeni iskan bölgeleri oluşturuldu. Bizans'in son dönemlerinde görkemini yitirmiş olan kentte, öncelikle eskiden kalma binalar ve surlar onarılmaya başlandı. Bizans altyapıları üzerinde Osmanlı'nın temel kurumlarının binaları yükselmeye başladı. Büyük su sarnıçlarının da korunması sağlandı. Osmanlı kimliğine uygun bir gelişme gösteren İstanbul artık imparatorluğun başkenti idi. Nüfusu artırmaya yönelik bu iskan ve sürgünlerle oluşan mahalleler daha sonraki Istanbul idari yapısının temelini oluşturdu. 1459'da İstanbul her biri farklı demografik özellikler taşıyan dört idari birime ayrıldı. Bunlardan biri idarenin merkezinin olduğu Suriçi, diğer üçü ise surdışında yeralan ve "Bilad-i Selase" olarak adlandırılan Eyüp (Büyük ve Küçük Çekmece, Çatalca ve Silivri dahil), Galata ve Üsküdar'di. 1457 sonunda eski başkent Edirne'nin uğradığı büyük yangınla şehre yeni göçmenler geldi ve şehir oldukça şenlendi. İstanbul, fetihten elli yıl sonra Avrupa'nın en büyük şehri haline geldi. 16. yüzyıla büyük bir şehir olarak giren İstanbul, Küçük Kıyamet olarak anılan 14 Eylül 1509 depreminde çok zarar gördü. 8 Şiddetinde olduğu tahmin edilen ve artçı sarsıntıları 45 gün süren depremde binlerce bina yıkıldı, binlerce kişi öldü.
İstanbul, 1510'da Sultan II. Beyazıd tarafından 80.000 kişinin istihdamıyla neredeyse yeniden kuruldu. Bu yüzden günümüze gelebilen eserlerin büyük çoğunluğu bu devirden kalmıştır. 1520-1566 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman yönetiminde İstanbul birçok değerli esere ve izleri günümüze kadar ulasan bir kent planına kavuşarak, gelişmiştir. Bu dönemde özellikle Mimar Sinan imzalı birbirinden değerli çok sayıda eser inşa edilmiştir. Veba salgını, yangınlar ve sellere rağmen Kanuni dönemi İstanbul için tam bir yükseliş dönemi sayılmıştır. Lale Devri olarak da anılan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın sadrazamliğındaki 1718-1730 yılları, itfaiye teskilatının kurulması, ilk matbaanın açılması ve çesitli fabrikaların inşasıyla İstanbul'un değişmeye başladığı dönemdir. 3 Kasım 1839'da Topkapı Sarayı'nın Gülhane Bahçesi'nde okunarak halka ilan edilen Tanzimat Fermani ile İstanbul'da yeni bir dönem açıldı. Batılılaşma sürecinin hızlandığı bu dönemde İstanbul'da mimariden yaşama tarzına, eğitim kuruluşlarından sanayi kuruluşlarına kadar birçok alanda yenilikler yaşandı.
Bu dönemde şehir yeni alanlara doğru genişlemeye başladı.Suriçi Bakirköy yönünde, Galata ise Teşvikiye yönünde yayılırken; Boğaziçi'nde Sarıyer'e iskan hızlandı. Anadolu yakası ise bir taraftan Bostancı, diğer taraftan Beykoz'a doğru büyüdü.Bu yıllar, altyapı ve kent hizmetlerinde de önemli gelişmelere sahne oldu. Haliç üzerine köprü yapılması, tünel (metro), Rumeli Demiryolu, kent içi deniz tasımacılığı yapan Şirket-i Hayriye'nin açılması, Şehremaneti (Belediye) örgütünün diğer belediye dairelerinin kurulması, ilk telgraf hattinin çekilmesi, Zaptiye Nezareti'nin kurulması ve ona bağlı karakolların açılması, Vakıf Gureba Hastanesi'nin hizmete girmesi ve Atlı Tramvay Şirketi bu gelişmelerin sadece bazılarıdır. 23 Aralık 1876'da I. Meşrutiyet ve 24 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet ilanlarına sahne olan ve halk arasında "Üçyüzon Depremi" denen 1894 depreminde büyük zarar gören İstanbul', II. Dünya Savaşı'nın ardından 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri donanmasınca işgal edildi.
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla İstanbul'un başkent dönemi sona erdi.
|
Eski Dünyanın merkezinde yer alan İstanbul tarihi abideleri ve şahane tabii manzaraları ile ünlü, önemli bir megapolistir.Asya ile Avrupa Kıtaları'nın dar bir deniz geçidi "Boğaziçi" ile ayrıldığı yerde, iki kıta üzerinde kurulu tek şehirdir. 2500 yılı aşan bir tarihe sahip olan İstanbul, deniz ve karaların kucaklaştığı bu stratejik bölgede kuruluşunu takiben önemli bir ticaret merkezi olmuştu. Tarihi İstanbul şehri üç tarafını Marmara Denizi, Boğaziçi ve Halic'in sardığı bir yarım ada üzerinde yer alır. Burası 3 dünya imparatorluğuna, Roma, Bizans ve Osmanlı Türkleri'ne başkent olmuş,1600 yılı aşan bir süre boyunca 120 den fazla imparator ve sultan burada hüküm sürmüştür. Dünyada bu özelliğe sahip tek şehirdir.Gelişim sürecinde surlar her defasında daha batıya inşa edilerek şehir 4 defa genişletilmişti. 5 yy Roma devri surları ile çevrili, 7 tepe üzerine kurulu İstanbul, Türk sanatının şaheser eserleri, buralara kondurulmuş "taçlar" gibi,Sultan camileri ile süslüdür.Şehrin silueti her yönden güzel, muhteşem ve huzur verici bir manzaradır.Çok emin bir tabii liman olan Haliç şehrin gelişmesinde önemli rol oynamıştı. Ana yolların denize ulaştığı kavşak noktasında yer alması, kolay savunulur bir yarım ada, ideal iklim, zengin ve cömert tabiat, stratejik Boğaziçi'nin kontrolü gibi özellikler ve coğrafi konumunun dünyanın merkezinde bulunması İstanbul'un kısmetidir.
İmparatorluklar başkenti olduğu sıralarda, devlet ile birlikte dinlere de idari merkez olmuş, Doğu Hıristiyanlığı Patrikliği kurulduğu zamanlardan günümüze kadar bu şehirde üslenmiş,Hıristiyan dünyasının en büyük ilk kilise ve manastırları buradaki pagan mabetlerinin üzerinde yükselmişti.
İstanbul'un fethini takiben yüz yıl gibi bir sürede sanat eserleri camiler, saraylar, okul, hamam, ve diğer tesisler şehri donatıp Türk karakterine kavuşturmuş, harap halde mevcut kiliselerin bazıları da tamir ve tadil edilerek camiye çevrilmişlerdi.
Osmanlı Sultanlarının İslam Dini'nin halifeleri olduğu 16 yy dan Cumhuriyetin ilk yılı 1924 e kadar bu sembolünde merkezi İstanbul'dur. Yahudilik her liman şehrinde olduğundan daha fazla İstanbul'da yerleşmiş,15 yy da Türk'lerin İspanya'dan kurtarıp getirdikleri de mutlu, yeni hayat tarzına bu şehirde başlamışlardı.İstanbul,cami,kilise ve sinagogların yan yana mevcudiyetlerini sürdürdüğü bir toleranslar merkezi olagelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu çöküş yıllarında şehir, zengin, gösterişli bir çok eser ile süslenebilmiş, saraylar Avrupa sanatının tesirinde yapılmış, Halic'in kuzey yamaçları Galata ve Beyoğlu semtleri Avrupai kimliklerine bürünmüşlerdi. Birinci Dünya savaşlarında taraf olan İmparatorluk çöküp yerine kurulan genç Cumhuriyetin başkenti Ankara'ya taşıması, İstanbul'un önemini azaltmamıştır. 2. Dünya savaşlarını takip eden yıllarda başlayan ve 1950 den sonra hızlanan plansız gelişme eski şehrin dokusuna tesir etmiş, maalesef ahşap yerleşim yerleri süratle yok edilirken her yer beton binalarla dolmuştur. Dışardan yapılan göçler ile nüfus patlamasına uğrayan İstanbul kısa sürede tarihi surların çok ötelerine taşmış, sur içi alanlar atölye, fabrika ve iş yerlerinin istilasına uğramış, açılan ana arterler trafik için çözüm sağlayamamış, alt yapı eksikliğinden dolayı Haliç ilk kirlenen yer olmuştu. 1980'li yıllarda başlayan kurtarma hamleleri ile İstanbul tarihinde görmediği bir yeniden yapılanma sürecine girer.Haliç kıyılarında binlerce yapı istimlak edilerek kıyı boyu yeşil kuşakla çevrelenmiş, Marmara Denizi kıyıları doldurularak park ve bahçelerle donatılmıştır.Drenaj sistemleri tamamlanarak, atık sular fiziki ve biyolojik arıtılmış, şehri çevreleyen denizlerin kirlenmesi önlenmiş, hava kirliliği, artık doğal gaz kullanıldığı için oldukça azalmıştır.
Roma şehir surları restorasyonları başlatılmış, can damarı Beyoğlu yeni açılan bir cadde ile kurtarılmış, daha önceki yıllara nazaran genel temizlik, bakım, çöp işleri Avrupa standartlarını yakalamıştır. Çevre yolları Boğaziçi'ni 2 asma köprü ile geçerek kıtaları bağlarken, Avrupa yakası hızlı tramvay ve nihayet metro sistemine kavuşmuş, kıyılarda inşa edilen deniz otobüsleri terminalleri ile deniz taşımacılığında sürat ve konfor sağlanmıştır. Tarihi yarım adadaki bütün sınai tesisler şehir dışında yapılan modern sitelere taşınırken, yeni şehirler ve uluslararası otobüs terminali de trafik yoğunluğunu rahatlatmıştır. Eski hapishane binası ile şehrin betonarme ilk büyük yapısı 5 yıldızlı otellere çevrilerek turizme tahsis edilmişlerdir. Şehir doğu-batı ekseninde Marmara kıyıları boyunca dinamik büyümesini tüm hızı ile sürdürmekte, gelişmektedir.
Denizler ve karalar dantel gibi işlenmiş İstanbul coğrafyasını 4 bölüme ayırmıştır. Halic'in kıyılarında Eski İstanbul ve Galata, Boğazın iki yakasında, eskiden her biri ayrı köyler olan, artık birleşmiş yerleşim alanları yer alırlar. Dünyanın en küçük denizi olan Marmara Denizi kıyıları boyunca uzanan meskun yerler, şehrin ulaştığı boyutların büyüklüğünü gösterir. Eski Şehir 22 km surların çevrelediği üçgen bir yarımadanın 7 tepesi üzerine yayılmıştır. Burası Byzantion, Yeni veya İkinci Roma, Konstantinopolis veya Polis adları ile anılmış tarihi yerleşimdir. Marmara ve Haliç surları zaman içinde, kısmen yok olmuş, kara tarafı esas surlar ise nispeten korunarak günümüze gelebilmiştir. Üçgen yarımadanın geniş batı kenarı kara surları, iki yanı deniz surları, uç doğu noktası da Topkapı Sarayı sahilleridir. Burası 7 tepenin en geniş ve uzun olanı, ilkidir. Saray şehir içinde şehir gibi, surla çevrili, muazzam bir kompleks yapı olup zengin, çok önemli eserlerin sergilendiği bir müzedir. Festival günlerinin eşsiz mekanı Aya İrini ve benzerleri arasında önemli ve tek olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri sarayın ilk avlusunda yer alırlar. Dünyanın 8. Harikalarından Aya Sofya Müzesi, güzelliği şöhreti kadar etkili Sultan Ahmet Camii, Roma Hipodromu, Yerebatan Sarayı Sarnıcı birinci tepenin düzlüğünde bulunurlar. İkinci tepe en eski, en büyük "Kapalı Çarşı" nın mekanıdır, Nuruosmaniye Camii, şehrin Roma başkenti olması armağanı Çemberlitaş sütunu buradadır. Üçüncü tepede Süleymaniye, dördüncü de Fatih camileri yükselirken, iki tepe arasında Roma devri su kemeri uzanır. Şehzade Camii ve İstanbul Belediyesi de burada bulunur. Eskiden şehrin su ihtiyacını karşılayan devasa Roma devri açık sarnıçları daha yüksekteki diğer tepelerdedir. Sultan Selim camii beşinci, Kariye Müzesi de altıncı tepenin yamacında yer alır. Bu tepelerin sırtlarından geçen, Aya Sofya meydanından başlayıp, kollara ayrılarak sur kapılarına ulaşan yollar, Roma güzergahlarını takip ederler. Batıda sınır çizen, üç sıra tahkimli kara surları, Roma askeri mimarisinin en görkemli örneğidir. Surlar kuzeyde, Eyüp'te Halice ulaşır. Semte adını veren Eyüp Sultan camii, şehirde ilk inşa edilen cami olarak bilinir.
Haliç 8 km uzunluğunda dar, boynuz gibi kıvrık bir körfezdir. İstanbul'un benzersiz ve şahane silueti en güzel şekilde denizden, Asya kıyılarından ve Haliç girişinden hareket eden vapurlardan seyredilebilir. Temizlenme özlemi giderilmiş, balıkları geri dönmüş ve etrafını saran park ve bahçeleri seyretmekte, kalan tersanenin sularından götürülmesini beklemektedir. Ortodoks Patrikhanesi ve küçük, şirin Bulgar Kilisesi bu civara yerleştirilen eski Galata köprüsü ile karşı sahile bağlanmışlardır. Burada yer alan Koç ailesinin enteresan yeni müzesi değişik objeler sergilemektedir. Haliç 2003 yılında açılan Türkiye’nin harika eserlerinin maketler parkı mini dünyalar ile yeni bir seyir mahalli kazanmıştır.
Galata bölgesi ve uzantısı Pera eski şehirden farklı görünümlere sahiptir. Sembolü Galata kulesi olan bu semt yokuşlu sokaklarla yukarı sırtlara, Beyoğlu'na yol verirken, yapıldığı devrin özelliklerini koruyan, 100 yıl evvelki Avrupa tesirli mimari mirasını, dış görüntü ile yaşamaktadır. Avrupa'nın ikici eski metrosu Tünel halen "en kısa" olan unvanını korumaktadır. Tünelin üst ucu İstiklal Caddesinin başlangıcıdır. Eski tramvayların tekrar servise konulduğu, yalnız yayalara açık cadde, Cumhuriyet devrinde konsolosluklara tahsis edilen eski elçilik binaları ile çevrilidir. Divan Edebiyatı müzesi Tünel de, Mevlevi Tekkesi (18 yy).olan güzel bir yapıdadır. Cadde yarılarında meşhur Galatasaray Lisesi, karşı sırada da Çiçek Pasajı renkli, otantik restoranları, balık ve meyve pazarı bulunur. Sinemalar, tiyatro, kafe, lokanta ve eğlence yerleri ile yan, yana sıralanarak Taksim meydanına ulaşan cadde eski parlak, hareketli, daima kalabalık gün ve gecelerinin özlemine yeniden kavuşmuştur. Türk Kurtuluş Savaşını, Atatürk ve arkadaşlarını sembolize eden, göz okşayan abide Taksim meydanını süslemektedir. Yeni metronun ana terminali meydanın altında, Atatürk Kültür Merkezi de kuzeyde yer almaktadır.
5 yıldızlı Hyatt ve Intercontinental otelleri Taksim parkındadır, İstanbul Hilton Oteli de buradadır; sınıfında Türkiye'de yapılan ilk otel olan Hilton (1955) halen en meşhur ve en iyi olma özelliğini korumaktadır. Radyo Evi, türünün en zenginlerinden olan İstanbul Askeri Müzesi, Lütfü Kırdar Kongre Sarayı, Açık Hava Tiyatrosu da bu civardadır. Kuzeye doğru, küçük butiklerin sıralandığı, resim ve sanat galerinin yaygın bulunduğu, daima hareketli Nişantaşı ve Şişli kesimleri yer alır. Daha da kuzeyde, Etilerde Ak Merkez alışveriş merkezi yeni ve büyük boyutlarda imkanlar sunmaktadır. Bu civara inşa edilen yüksek binalar şehrin manzarasına değişiklik kazandırmıştır.
|
Yenilenen Galata Köprüsü üzerinden Sanat Tarihi'nin en güzel abidevi eseri olan Süleymaniye Camisi'nin muhteşem ve görkemli görüntüsünün seyri doyumsuzdur. Valide Camii ve Mısır Çarşısı köprünün karşısına yerleşmiştir. Başlangıçta baharatçı esnafı için tesis edilen çarşı, 100 dükkanı ile şehrin ikinci büyük ve hareketli mahallidir. Orijinal dükkanlar yanında çeşitli mallar ve kuru yemiş satanlar, dışarıda da balıkçılar ve meyveciler, çiçekçiler sıralıdır. Köprü yanındaki iskelelerden karşı, Asya kıyılarına, Üsküdar ve Kadıköy'e, Boğaziçi'ne veya Adalara düzenli vapur seferleri yapılır. Kayıklarda satılan balık-ekmek ve soğan piyasası her zaman müşteri bula gelmiştir. Eski şaşalı Orient Ekspresi günlerinin hayali ile yaşayan Sirkeci tren istasyonu ilginç mimarisi ile Sirkeci meydanını süslerken, sahildeki Sepetçiler Kasrı Uluslararası basın mensuplarına hizmet vermektedir. İstasyon önünden tepeye tırmanan ünlü Bab-ı Ali yokuşu İstanbul Valiliğine giden tarihi bir caddedir.
Tophane ile Galata Köprüsü arasında uzanan rıhtım yalnız turist gemilerine tahsis edilmiştir. Nisan ayında başlayan seferler ile Ekim sonuna kadar süren sezonda şehre milyonlarca gezgin gelir. Tophane binası şehrin sanat hayatına hizmet veren bir galeri olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu semtin ilerisinde Dolmabahçe Sarayı ve Camisi Boğaziçi kıyısını birer mücevher kutusu gibi süslerler. Sarayın arkasında, yamaçta 5 yıldızlı Swiss otel yükselir. Buradan karşı kıyıdaki Üsküdar ve Çamlıca tepelerinin ve batıda Topkapı Sarayı ile Aya Sofya'nın güzellikleri görünür.
Boğaziçi , Kara Denize doğru nehir gibi kıvrıla, kıvrıla uzanırken, 30 km boyu ancak uçaktan seyredilebilir; kıyılarından ise her burunu dönünce değişen, göl manzaralarına sahiptir. Sahiller; saraylar, camiler ve yalılar ile süslü yamaçlar ve tepeler, denizin rengine yansıyan yeşilliklerle kaplıdır. Eski Hisarlar ve modern 2 asma köprü tabiatın bu güzelliğine şahitlik ederler. Beyaz martılar, beyaz vapurları takip eder. Yatlar, gemiler lacivert sularda süzülürken, bir burunun ötesinden, kara hayaletler gibi görünen dev tankerlerden biri, Karadeniz'den getirdiği tehlike dolu petrol yükü ile bu, dünyada bir benzeri daha olmayan güzel su yolunu, boru hattı gibi, ancak tehditler saçarak, aşmaya çabalayabilir. Geceleri suları pırıltılar ile oynaşan Boğaziçi'nin kuzey kesimleri yerleşime açık olmayıp, yeşilliklerle sarılıdır.
Üsküdar Asya dan gelen yolların son durağı olarak gelişmiş tarihi bir semttir. Avrupa'ya en kısa geçiş noktası Üsküdar, güzel camilerle bezelidir. Çamlıca tepelerine giden sırtlar selvi ağaçları ile kaplı, eski-yeni mezarlıklarla dolu; Büyük Çamlıca Tepesi, park içinde manzara seyir noktası olarak bütün şehire hakim bir mesire yeridir. Sahilde uzanan yoldan güzel Kız Kulesi ve İstanbul yarımadası eserleri, bütün haşmetleri ile seyredilerek Kadıköy'e varılır. Şehrin en büyük eski binası Selimiye Kışlası veya Batıda bilinen adı ile Florence Nightingale Hastanesi, Haydarpaşa Lisesi iken üniversiteye bırakılan güzel yapı ve Prusya mimari üslubundaki Haydarpaşa Tren Garı bu bölgenin karakteristik yapılarıdır. Kıyı boyu şehrin ticari liman tesisleri uzanır.
Kadıköy, efsanelerde civardaki ilk yerleşim yeri olarak anılır. Tipik çarşısı, güzel Moda koyu, Fenerbahçe parkı ve marinaları, modern Bağdat caddesi ile meşhur, asude, bir semttir. Bir kötü kader gibi, burası da müthiş imar faaliyetleri sonunda eski şahane, bahçeli köşk ve konaklarının pek çoğuna artık sahip değildir. Merkezde ve civarda yeni yapılan alışveriş galerileri şehirin en modern ve büyükleridirler.
Adalar İstanbul'un sayfiyesi olma özelliğini titizlikle koruyan yerlerin ilk sırasında yer alırlar. Adalara ulaşım deniz otobüsleri ile süratlenmiş ise de oradaki tek vasıta faytonlardır. Yazlık evler, bakımlı güzel bahçeler iskelelere yakın yerlerdedir. Baharlarda ve yaz boyu gezilmesi moda olan, çamlıklarla örtülü adalar kış mevsimi ıssızlaşırlar. Her mevsimi ayrı güzelliktedir. Adalar hafta sonları pikniği ve yüzmek için halkın ve yatçıların rağbet ettiği yerlerdir.
|
"Türkiye Cumhuriyeti'nin Yetmişbeş Yılı" 1998 de büyük coşku içerisinde kutlanıldı. Binlerce yıllık devlet tecrübesine sahip Türk Ulusu, kısa sürede Cumhuriyet döneminin kazandırdığı çağdaş yaşam özelliklerini benimsemiş, gelenek ve görenekleri uyumunda, Atatürk'ün mirasına sahip çıkmış, çok partili parlâmenter rejim ile de ülke tarihinde görülmemiş kalkınma hamleleri başlatılmıştır. Sahiller liman ve marinalarla, şehirler hava limanları ile dünya ya, Türk endüstrisinin gemileri okyanuslara, ürünleri de dünya pazarlarına açılmıştır. Türk Ordusu jeopolitik öneminden dolayı devamlı modernize edilmekte, gençlik çağdaş eğitim imkanları ile yetiştirilmektedir. Turizmde dünyanın önde gelen ülkeleri arasına katılan Türkiye, Akdeniz çanağının en yeni ve lüks otellerine sahiptir. Hemen her akarsuyuna kurulan barajlar sayesinde, enerji ve sulu ziraat alanlarında büyük aşamalar yapılmıştır. Cumhuriyetin 75 yılda Türkiye'ye kazandırdıkları hudut komşuları ve civar ülkeler ile kıyaslandığında apaçık belirmektedir. İstanbul ülkesel kalkınmada payını ve önemini, politika dışında hemen her şeyin merkezi durumunda gelişerek, hak etmektedir. Yeni bir yüzyıla, yapıla gelen çevre düzenlemeleri, yeni konut projeleri, metro genişlemesi, ulaşımın daha fazla deniz yollarına kaydırılması ve uluslararası kongre merkezleri gibi geniş projelerle hazırlanmaktadır. Boğazdan geçen dev gemilerin yarattığı çevre sorunu, uluslararası temaslarla, çözüm beklemektedir.
Kültürel faaliyetler, turizm ve ticaret şehir hayatındaki önemlerini sürdürecektir. Ancak; nüfus artışı, trafik çözümü, düzensiz yapılaşmanın durdurulması meseleleri, kalan ahşap meskenlerin kurtarılması ile Boğaziçi'ne 3. geçiş planlaması çabaları devam edecektir. Daimi bakım ve tamir edilerek titizlikle korunan Roma, Bizans ve Türk eserlerinin yanında veya gölgesinde İstanbul günlük yaşamı renkli ve hareketlidir, burası 10 milyonluk nüfusu ile 65 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti'nin en kalabalık şehridir. Dış alım ve satımlarda, eğlence, kültür, eğitim, alışveriş, turizm ve sanatsal aktivitelerde ülkenin merkezidir. Şehrin nüfusunun yarıdan fazlası Avrupa yakasında yaşar. Karşı,Asya yerleşim mekanlarından iş yerlerine geçen ve dönen büyük kalabalıklar asma köprüler ve deniz taşıtlarını kullanırlar. Her devirde gezginlerin en popüler durağı olan İstanbul, limanları, marinaları ile deniz ulaşımında, genişletilmekte olan mevcut modern hava limanı ve Asya yakasına yapılmakta olan 2. liman ile hava ulaşımında 2000 yılları randevusuna hazırlanmaktadır. Güzel bir tesadüf eseri Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. kuruluş yıldönümü 1998 için yapılan bakım, onarım ve faaliyetler İstanbul'un 2000 yıllarına hazırlık makyajı olmuştur. Enerjisi yeterli, alt yapı problemleri olmayan, havası ve denizleri temiz, ulaşımı sorunsuz, trafik karmaşası asgariye inmiş, yeterli sayıda 5 ve 4 yıldızlı otellere sahip, tertemiz tarihi kapalı çarşıları dışında, birçok büyük, modern ve konforlu alışveriş merkezleri ve buralardaki meşhur dünya markalarının mağazaları yeni olgulardır. İlk Bahar, Yaz ve Son Baharların dinamik, kalabalık turizm hareketliliği sonrası, sakin İstanbul kışlarında, alışveriş ve ziyaret turları modasına, büyük merkezlerdeki indirimli satışlarda destek olmaktadır.
İstanbul zengin sosyal, kültürel ve ticari aktivitelerle daha da renklenmektedir. Artık Türk yemekleri yanında, Uzak Doğu ve diğer damak lezzetleri lokantaları bollaşmaya başlamış, yeni açılan, çok sayıdaki tam konforlu sinemalarda piyasaya çıkan en son filimler gösteriliyor. Dünya ünlüsü pop şarkıcıları stadyumları doldururken opera, bale, tiyatro gösterileri yıl boyu devam etmekte, mevsimlik festivallerde orkestralar, korolar ,konserler, caz ustaları boy göstermekte, müzik, folklor, tiyatro eserleri kapalı gişe oynamaktadır. Tarihi mekanlar Aya İrini, Rumeli Hisarı, Yedi kule, Topkapı Sarayı avlusu, Gülhane Parkı yanında Atatürk Kültür Merkezi, Cemal Reşit Rey konser salonları, Açık Hava ve modern tiyatro mekanları gösterilere ev sahipliği yapmaktadırlar. 1996 yılında yeniden düzenlenen Lütfü Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı hemen tam kapasitesine ulaşmıştır. Yeni ve daha büyük kongre saraylarının inşaatları devam etmektedir. Dünya ölçülerindeki kapalı fuar alanları çok rağbet gören faaliyetleri ile devamlı ziyaret edilen mekanlar olmuşlardır. Türk basının kalbi burada atar. Şehir dışına taşınan gazete matbaaları gibi yeni üniversite kampusları da büyük kompleksler şeklinde yapılmaktadır, üniversite, devlet ve özel hastaneler yüksek standartlara kavuşturulmuş olup uluslararası hizmet verebilmektedirler. Gece hayatını sevenler için İstanbul'da yeterli sayıda kulüp, müzikli lokantalar, diskotek, bar ve pavyonlar vardır. Gece kulüplerinin bazılarında folklor ekipleri ve dansöz gösterileri yapılır. Yaz aylarında sayıları artarak açık hava mekanlarına geçen kulüp, restoran ve diskotekler bilhassa hafta sonlarında çok kalabalık olurlar
4 Mevsimi de yaşar İstanbullu. Akdeniz ikliminin serin benzeridir: Kısa İlkbahar, ideal Yaz sıcaklığı, uzun, mavi göklü Sonbahar ve ıslak Kış. Boğaziçi Erguvan korularının pembesine bürülüdür İlkbaharlarda. Park ve bahçeler lale ve çiçeklerle bezelidir.
Mart serin, yağışlı; Nisan ve Mayıs tam bahar… Haziran yarı bahar yarı yaz gibidir. Bir deyim "karpuz kabuğunu görmeden denize girme" der. Eylül sonlarına kadar İstanbul'un denizleri yüzmeye elverişlidir.
Temmuz ve Ağustos aylarının belki 2-3 haftası sıcaklık artabilir, bu süre dışı, bazen bir kaç gün bulutlu ve serin bile olabilir. Deniz ve karaları böylesi harmanlanmış bir bölgenin havasına tam güven olamaz. Sabah bulutları öğlen dağılıp, güneşi davet edebilir. Yılın uzun bölümü, sabah pusu semayı sedef parlaklığında tutarken, Sonbahar en uzun mevsimdir. Palto, yağmurluk, bazen de kürk kışı yaşanır; Aralık ayından Marta kadar.
Karlı veya dondurucu kış günleri sayılıdır. Serin, kuzey "poyraz" rüzgarı ile yağışlı, ılık güney "lodos"u yıl boyu hakim rüzgarlardır. Şehir sınırlarında şiddetli son kış 1978 yılında yaşanmış, hava limanı 3 gün kısmen kapanmıştı.
Karlı günlerin özlemini çekenler için Bursa Uludağ her türlü kış sporları için yakındadır.
Ortalama yıl boyu sıcaklığı: 13.7 C En soğuk ay: Şubat 5 C En sıcak aylar: Temmuz- Ağustos
Yıllık yağış ortalaması: 691 mm Ortalama karlı gün: 7 dir.
Denizleri çevre alt yapıları tamamlandıkça temizlenen İstanbul, kirlilik günleri öncesi gibi zengin, plaj imkanlarına tekrar kavuşmuştur. Merkezden bir saatten az sürede ulaşılan Karadeniz kumsal plajları, Adalar, Marmara Denizi yaz boyu yüzülebilen yerlerdir.
Boğaz suları akıntılı ve serin olduğu için tecrübeli kimselere göredir. Kara Deniz dalgalı günlerinde açık denizler gibi olur. Dünyanın hiç bir şehri bu kadar yakınında böylesine, konum ve zevkleri, tuz oranları farklı, tehlikesi olmayan denizlere ve plajlara sahip değildir. Yaşlı İstanbulluların hatırladığı, Haliç'te yüzülen günler 2000 yılından önce, belki de tekrar yaşanabilecektir.
KISA SÜRECEK BİR İSTANBUL ZİYARETİNDE …
Bu güzel şehri ziyaret için çok kısa bir süreniz mi var? Endişelenmeyin bu kısa sürede dahi “İstanbul’u yaşamak” için alternatifleriniz mevcut.
Sürekli düzenlenen günlük turlarla, önemli tarihi yerleri, müzeleri, meşhur Kapalı çarşı ve civarını gezebilirsiniz. Oteller veya limandan hareket eden turlar tarihi İstanbul yarımadasında bulunan şaheserleri yarımşar günlük programlar ile size tanıtırlar. En azından Ayasofya Müzesi, Süleymaniye Camii, Sultan Ahmet Camii, Hipodrom ve Topkapı Sarayı Müzesi gibi şaheserleri gezme şansınız olur. Pek çok Roma, Bizans ve Türk eserlerini tanıyabileceğiniz Boğaziçi ve Asya yakası turlarına da katılmanız mümkündür. Bu turlar sonrasında unutamayacağınız güzellikler ve anılarla ülkenize dönersiniz.
Roma devri şehir surları, son Bizans devri fresk ve mozaikleri ile süslü, ünlü Kariye Müzesi, şehrin en güzel manzarasının görülebileceği Galata Kulesi, Boğaziçi kıyısındaki dünyanın en zengin sarayı Dolmabahçe, ünlü Arkeoloji Müzeleri, Türk İslam Sanatları müzesi, Mısır Çarşısı ve diğer bir çok tarihi eseri 3-4 günlük bir ziyaretle gezip tanıyabilirsiniz.
Ve Boğaz turları… Boğaz'da bir vapur gezisi, unutulmaz anılarınız arasına girecektir. Boğaz'ın iki yakasında sıralanan her birinden ayrı bir sevda masalının sulara yansıdığı asude ve emsalsiz yalılar, 20. yüzyılda yapılan lüks villalar, Dolmabahçe, Göksu ve Beylerbeyi Sarayları, Rumeli ve Anadolu Hisarları, balıkçı köylerinden kalma izler, lokantalar, çay bahçeleri, parklar, gece kulüpleri sizi büyüleyebilir. Aynı günde Karadeniz'in vahşi sahillerinde denize girip ardından Marmara'nın sakin kıyılarında bir çay bahçesinde bir fincan kahvenizi yudumlar ve İstanbul Boğazının güzelliğini doya doya seyredersiniz.
İstanbul tarihsel yapıların yenileriyle buluştuğu bir şehirdir. İstanbul’da alış veriş imkanları zengin ve çeşitlidir. Kapalı Çarşı ve girişteki büyük meşhur mağazalar, Ak Merkez, Galeria, Capitol ve benzeri merkezler, Beyoğlu, Nişantaşı butikleri, Bağdat caddesinin mağazaları yıl boyu hizmet verirler.
Kapalıçarşı labirentvari yapısıyla geçmişin hülyalı günlerinin izlerini taşımakta ısrar ederken bir yandan da modern dünyanın yepyeni ürünlerini serer önünüze; büyüleyici mücevherler, bakır eşyalar, halılar, çeşit çeşit deri ve süet giyim... Cazibesine kapılınca en ufak bir yorgunluk duymadan saatlerce dolaşabilirsiniz bu çarşıda.
Eşsiz tarihi ve kültürel geçmişi ve sayısız cazibesine ilave olarak modern oteller, nezih lokantalar, gece kulüpleri, barlar, tarihi çarşılar ve dükkanlar İstanbul'un cazibesini artırmaktadır.
Bir gün yolunuz bu kente düşerse sözcüklerin ötesinde tarihi ve doğal güzelliği yakından görüp yaşamış olacaksınız.
Pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Güzel İstanbul’dan size sevgiler gönderiyoruz.
İstanbul il sınırları içinde bulunan ilçe belediyeleri:
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
ÇEVRE DOSTU OLMAK İÇİN |
|
|
|
|
|
|
ZİYARETÇİ DEFTERİNE YORUM VE GÖRÜŞLERİNİZİ BEKLİYORUM |
|
|
|
|
|
 |
|
ÇEVRE DOSTU OLMAK İÇİN |
|
|
|
|
|
|
BENİM GİBİ ÇEVRE DÜŞMANLIĞINA KARŞI BU MÜCADELEYE VAR MISINIZ? |
|
|
|
Bugün 11 ziyaretçi (15 klik) kişi burdaydı! |